Gönderen Konu: Bager'in youtube'daki İlker Canikligil ile demoscene sohbeti  (Okunma sayısı 1043 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı Ref

  • Yönetici
  • Özgür Retrocu
  • *
  • İleti: 2882
  • Advanced User Simulator
    • ae unutmadan

Bager benim üniversitede 2 yıl birlikte çalıştığım bir arkadaşımdır (part time olarak derse geliyordu), dijital sanat ortamlarının bilinen yüzlerindendir. Aynı zamanda Hydrogen'in çocukluk arkadaşı olduğundan hepimizin keyifle izlediği güzel bir program çıkmış ortaya. İlker Canikligil ise benim bir üst devremdir diyebilirim, ben lisans yıllarımda eskişehir üniversitesinde festival davetlisi olarak 3-4 gün kalmıştım. Okulda bir video kütüphane vardı, hayretle dalmıştım ve ilker'in filmlerini bulmuştum, hepsini orda izlemiştim keyifle. Nedense pek seveni yoktur, hatta beni de pek sevmez (bir öğrencisinin filmini jüride elemiştik). Youtube'a en uygun karakterlerden biri bu yüzden (kıl ama sinema konusunda iyice oturmuş bir bilgisi var hem de elinden de iyi iş geldiği için. Gerçekten de iyi bir sohbet olmuş.

Perdenin arkasında ise Hydrogen var yine. En önemli noktaları bager'e hatırlattığı belli, bager de bu işi güzel toparlamış. Bu forumdakiler için hafif bir sohbet elbette ama yeni gelenler için güzel bir özet olmuş oluyor. Halen haberi olmayan varsa bir açıp izlesin derim.

Sohbette zanaat/sanat tartışması yine açığa çıkmış. Scene'in zanaat ağırlıklı bir içeriği olduğunun altı çiziliyor. Daha fazla kan ve gözyaşı gerektiren bir iş olduğu, üstelik kişisel gelişim dışında hiçbir geri dönüşü olmadığı pek vurgulanmıyor ama en azından cümle içinde birkaç ip ucu var bu konuda. Bu fırsatı değerlendirerek bir sohbet başlatmak istiyorum.

Bu sohbetin üzerine konacak çok şey var elbette, raat tartışmalarımızda sık sık fikir terakkisinde bulunuyoruz. Ama görülen tek bir gerçek var, scene demek sınırı zorlamak demek. Sınırı zorlamadıkça yaptığın iş sadece amaca giden yolda olduğunu gösterdiğin için kabul ve destek görüyor. Amaç elbette, "bize daha önce yapılamaz dediğimiz birşey göster" den ibaret.

Benim kişisel fikrim (ki buna defalarca karşı çıkıldı) artık scene'de kullanılan merkezi makine olan c64'ün özellikle emülasyon çalışmaları sonrasında limitlerinin büyük kısmının tamamen ifşa olduğu, bu sebepten de yeni sınırların keşfinin iyice zorlaşmış olması. Bu da daha büyük ekiplerin oluşmasını ve daha büyük eforların bir araya getirilmesini mecbur bırakıyor. Bir dez avantaj ise, scene aslında yazılımdan çok donanım üzerinde bir uzmanlaşma alanı olduğu için, örneğin c64'de son noktaya gittiyseniz, başka bir platforma geçişin eski gittiğiniz yol açısından büyük bir avantaj getirmiyor olması.

Yani c64'de her şeyi yapabilen biri, amstrad ya da oric'i görünce birçok şeyi baştan öğrenmesi gerekiyor. Sadece bu da değil, uzmanlık alanına göre şaşırma derecesi de değişiyor. Limitlerini çok iyi bildiğin bir makinenin (ki yıllar süren bir tecrübe ve uzmanlık gerektiriyor), bu limitlerinin zorlanması büyük bir heyecan yaratırken, başka bir platformdaki büyük başarılar o kadar heyecan verici olmuyor çünkü başarının altında yatan emeği ölçmek çok zor. Dolayısı ile bu bir pozitif döngü yaratıyor. Tüm scene'in tek platforma toplanması mecburiyeti çıkıyor. Örnek olarak, koyu bir CPC meraklısı olan @Fero en son raat invitrosu için c64 platformunu seçmişti. Hatta sonra yaptığı birkaç grafik çalışmasını da aynı şekilde c64 üzerinde gerçekleştirdi. Bu her iki iş scene çapında güzel geri dönüşlere sebep oluyor. Halbuki aynı işi cpc için yapsa büyük ihtimalle bizim dışımızda hiçbir geri dönüş alamayacaktı.

Ben scene'i amiga üzerinde tanıdım. Sonra elbette bir zx spectrum sever olarak en az amiga kadar güçlü zx scene'i takip ettim. PC scene, limit sorunu yaşadığı için anlamını hızla yitirdi ve şu anda 256b, 4k ve 64k üzerinde yaşıyor diyebiliriz. Fakat bu takip ettiğim 20-30 sene boyunca sürekli büyüyüp gelişen tek scene c64 scene idi. Bugün scene demek c64 demek gerçekten. Sorun şu ki, son birkaç yılda izlediğimiz kadarıyla, bu gelişme plato yapmış durumda. Hem yukarıda bahsettiğim "sınır" meselesinin iyice daralmış olması, bir demoda 4-5 dahiyane fikir görülememesi, hem de scene kitlesinin yaşlanmaya başlaması.

İşin en güzel yanı, scene ruhunun bir asi yanı bulunması. Bu asi yan 80'lerin metal, acid, trance gibi kültürlerinden de beslendiği için, gerçekten her scener bir "rebel". Dünya yansa umrumuzda olmaz söylemiyle devam ediyor herşey. Bunun içinde scene'de dahil elbette. Scene bu sebepten yaşatılmaya ya da kurtarılmaya ihtiyaç duymayan, bir "öncüle" ihtiyaç duymadan her an heryerde kendi kendine ortaya çıkabilecek, yok edilemez birşey olarak görünüyor. Çünkü scene'i scene yapan aslında bu ruh.

Öyle ki günümüz dijital dünyasında pekala scene işi diyebileceğimiz birçok dijital gösteri ile karşılaşıyoruz. Sergiler, bina giydirmeleri, hatta birçok sinema filminde bile bu tür işleri farkeder olduk. Fakat bunları scene'in bir parçası kabul etmiyoruz. Çünkü scene dediğin para karşılığı olmaz, kültürü vardır, partileri üzerinden iletişim kurar.  Şimdi yazarken hatırladım, bir ara nvidia "NVScene" adında bir parti organize etmeye çalışmıştı, hem de ünlü scener'lerin dümeninde. Kimsenin umrunda olmadı. Çünkü bu işler para ile değil :)

Neyse yine çok uzattım, sürçü lisan ettiysem affola.

emarti

  • Ziyaretçi
Ynt: Bager'in youtube'daki İlker Canikligil ile demoscene sohbeti
« Yanıtla #1 : 23 Temmuz 2020, 23:52:24 »
@Ref Bager'in youtube'daki diğer videolarını da seyretmem için referans oldun. Teşekkürler.