Ben de buna benzer bir cümle kullanırım. Ama şimdi senin uyarında derin düşününce, bendeki o vurulmanın aslında yavaş yavaş gerçekleşmiş olduğunu farkediyorum.
1. Game-watch Yumurta toplayan mickey-mouse çok belirgin bir başlangıç noktası olmalı ki hala iyi hatırlıyorum, ilk okulun ilk yıllarındaydık. Bir akrabamızın kızına aldığı bir oyuncaktı, misafirliğe gittiğimizde deli gibi oynadığımı hatırlıyorum. Sene 80'lerin en başı.
2. Aynı yıllar
7 melodili saatler. Bunların melodilerini hala ezberden doğru sıra ile mırıldanabilirim. Artık kaç yüz bin kere dinledik bilemiyorum.
3. Hesap makineli saatler. Furya aylarca sürdü, her tür elektronik saat aklımızı aldı. Çok ısrar etmiştim, sonunda aldılar [Meğer hipster olmuşum farkında değilim (ek 1)]. Yine 80'lerin en başı.
4. Bütün bunlardan önce kablolu uzaktan kumandalı arabalar vardı. Bunlar ileri-geri motorla gidiyor, ama sağa sola dönme tel ile yapılıyordu. O bile bende bir şimşek yaratmıştı. 1980 olabilir bu tarih, henüz okula gitmiyordum, fakat arabayı ve teyzemin bavulundan çıktığı günü hayal meyal hatırlıyorum.
5. Bu ortamda iken atari2600'ler sokak aralarındaki salonları kasıp kavurmaya başlamıştı. 80 darbesinin hemen sonrasındaydık, tahminim 1981 civarı olmalı. 4-5 ay içinde tam bağımlı olmuştum.
6. Peşine eve zx spectrum alındı. (Bu aşamaya geldiğimde benim için konu çoktan kapanmıştı aslında, bu elektronik aygıtlar benim çok ilgimi çekiyordu). Kullanma kılavuzu sayesinde şimdiye kadar tükettiğim ve hayallerimle süslediğim herşeyin yaratıcısı haline gelmiştim. Ama bu ssg'nin bahsettiği türde bir anda çakan bir şimşek değildi, ağır ağır çocukluğum boyunca tükettiğim kültürel ürünlerin beklenen sonuydu.
Yani özetle, o bilgisayarı eve sokmayı zaten ben ölesiye istemiştim (ve tanıdığım tüm vintage computerciler de böyle), tesadüf eseri önüme konan birşey değildi. Daha 9-10 yaşında, 80'lerin ortalarına geldiğimizde, büyüyünce ne olacaksın diye sorana "bilgisayar mühendisi" diye cevabı yapıştırıyordum.