68k, sana karşı cepheden bir cevap veriyormuşum gibi algılama lütfen. "existensiyalist kriz" deyince uzun süredir kafamda duran şeyleri yazayım dedim.
Son zamanlarda insanlık, bilim, bilim adamı mevzularında biraz hayal kırıklığı yaşasam da evrenin büyüklüğü, insanın cücük kadar oluşu gerçeği karşısında çaresiz, aciz canlılar olduğumuzu kabul etmek bana pek mantıklı gelmiyor. Bir zamanlar Carl Sagan abimizin "soluk mavi nokta" tribi vardı. İyi abi doğru söylüyorsun biz hiç bir şey değiliz, herşeyi bırakıp bu gerçek karşısında tespih mi çekelim? Uzayda zihnimizin ürünlerini, kavgalarımızı, çıkarlarımızı yani insana dair şeylerimizin tümünü değerlendirecek olan yine sadece biziz ve kendi içimizde yaşadığımız kavga da bu yüzden önemli ve gerçek. Ha Carl abinin maksadı belki de "yahu birbirimizi kırmayalım şu üç günlük dünya malı için" gibi bir şeydi de Ameikalı bir astronom olarak ancak bunu diyebildi.
Nihilizme, yeni yetme filozofların henüz fark ettiği bin yıllık ontolojik sorunlardan şimdi yaptığı çiğ "her şey yalan yaa" aforizmalarınaa ve boş vermişliğe tahammülüm yok. Tahammülsüzlüğümün nesnel, rasyonel bir nedeni yok. Varoluş krizine çare bulmuş değilim, orada öylece duruyor elbette. Ben bu tip kavrayışlardan sıkılıyorum.
Mücadele, ölümü bile bile yaşamaya gayret edip bir şeylerden mutlu olma, başarmanın verdiği hisler ve belki gerekirse başkalarının iyiliği, sevgisi için ter dökme gibi şeyler varken gerçekten çok sıkıcı geliyor bana bu "uzay büyük, yaşamlarımızın zerre ehemmiyeti yok" düşüncesi. Sanki bu lafı diyen insan sabah kalktığında uzayı, evrenin sonsuzluğu ve ille de bir sonun varlığı karşısında depresyona girip yatak döşek yatıyor. Bu hipotezin pratikte karşılığı yok ya da çok nadir.
Aşağıya daha taze ve renkli bir video bırakayım:
https://www.youtube.com/watch?v=rhFK5_Nx9xY