Her şey bir gaz ve toz bulutuydu; sonra hayat başladı. Bu cümleden sonra neler anlatacağımı tahmin edersiniz. Bize o gün kendi anlattığı kadarıyla ve özet olarak matahari’nin kodlamaya nasıl başladığından bahsedeceğim.
matahari kodlamaya Sinclair’in üretmiş olduğu
ZX 81 ile başlamış ve bunu kısa süre kullandıktan sonra 1984 yılında
ZX Spectrum’a geçmiş. Tepum(Sinclair bilgisayarlarının Türkiye dağıtıcısı) için Kartoteks programının yazılmasına katkıda bulunması ve bunun karşılığında Currah uspeech alması da aynı dönemde gerçekleşmiş. Hatta o gün, dönemi için oldukça ilginç sayılabilecek bu güzel aleti de yanında getirmişti. Kartoteks programı ile ilgili enteresan bir bilgi de vereyim. Tepum bu programı 5.000TL’ye satıyormuş. Ama Kadıköy’deki Ecom Mühendislik ise aynı programı 3 ay müşteri desteği ile beraber 10.000TL'ye satıyormuş. Yılın 1984 olduğunu düşünürsek yerel bir dükkan için üst seviye bir hizmet anlayışı olmuş.
ZX Spectrum’a geçişten sonra daha ileri seviye makine diline başlama ve cracker’lık macerasına atılma imkanı bulmuş. İşte bu dönemin birebir tasviri diyebileceğimiz
Retrospektif: Speedlock yazısını mutlaka okumanızı ve Match Day ve Beach Head oyunlarının Speedlock kopya korumasının nasıl kırılacağını adım adım incelemenizi de tavsiye ederim. Madem karanlık taraftan ve crackerlıktan bahsediyoruz, o zaman olayı bizzat sanatçının kendi elinde belgeleyelim.
İşte bu dönemden bahsederken bize sık sık
The Complete Spectrum Rom Disassembly kitabının önemini hatırlattı. Bu kitaptan ne kadar çok faydalandığını örnekleriyle anlattı. Hatta; Spectrum’u ile beraber bu kitabı da sattığını ama Amstrad’a geçtikten sonra bile ihtiyaç duyduğunu ve tekrar satın aldığını da ekledi. Amstrad’da bu kitaptan faydalandığı konu olarak Spectrum yükletme rutinlerinin birebir kullanılmış olduğu örneğini verdi.
Yine unutmadan belirteyim ki matahari’nin bu ilerleyişlerine onay veren kişi, ustam dediği Mahir Çelikkanat’tır. Ben de kendisini Ecom Mühendislik’ten değil ama
Elo Elektronik dergilerindeki yazılarından tanıyordum. Bu dergilerin ne kadar kaliteli olduğu ve Mahir Çelikkanat’ın da ne kadar kaliteli yazılar yazdığını başka zaman anlatırım. Bu derginin benim en çok ilgimi çeken sayılarının kapak ve içindekiler kısmına
şuradan bakabilirsiniz.
Yine bu dönemde matahari, hazırladığı çizim ve kod çalışmalarını, hevesli bir genç olarak
Ocean ’a gönderiyormuş. Dikkat ettiyseniz bu satırlara kadar matahari’den iyi bir programcı olarak bahsediyordum ama şimdi birden çizim yolladığını söyledim. Buradan da anlayabileceğiniz gibi kendisi grafik alanında da çok yetenekli birisi. Hatta ileriki yıllarda müzik alanında da çok profesyonel seviyede çalışmaları oldu. Bu konuyu daha sonra konuşuruz. Ancak; siz de farketmişsinizdir ki; bir insan hem iyi bir programcı, hem iyi bir grafiker hem de iyi bir müzisyen ise ona Üstat demekten başka bir sıfat bulmak kolay değil.
Neyse; bir gün çalışmalarını boş bir kasete kaydetmiş ve Ocean’a yani İngiltere’ye postalamak için PTT’ye gitmiş. Burada görevli memur “bu kasetin üstünde hiçbir şey yazmıyor, içinde ne var ben nereden bileceğim, belki ülkeye zararlı bir şeyler var, bunu yollayamazsın” demiş. matahari de “peki efendim bu nasıl bir kaset olsa idi sorunsuzca yollayabilirdim” diye sormuş. Memur bu soruya “şöyle üzerinde etiketi, kapağı olan, şarkıcı kaseti falan olsaydı sorun olmazdı” demiş. Bunun üzerine; matahari ve babası hemen gördükleri ilk kasetçiye girerek, o dönemin en çok satan kasetlerinden birisi olan
Muazzez Abacı’nın Şakayık albümünü almışlar. O tarihten sonra da Ocean’a yolladığı bütün çalışmalarını, hep bu kasetten satın alıp kaydederek sorunsuz bir şekilde yollamış. İşte bu anektodu anlattığı an ortamda nasıl bir kahkaha tufanı koptuğunu tahmin edersiniz. Gerçekten enteresan ve çok komik bir olay. Ama durun, daha bitmedi. Şimdi bu albüm kapağına iyi bakın ve Muazzez Abacı’nın genel görüntüsünü kafanıza not edin. Hikaye devam ediyor daha… Esas bomba birazdan geliyor…
1985 yılının Ağustos ayında matahari, kazandığı bir sınav dolayısıyla
UCL ’e kayıt olma şansı yakalamış. Bu kayıt işlemi için İngiltere’ye gitmeden önce,
Ocean firmasında Gary Bracey ’den bir randevu da almış. Gerçi burada bilmeyen birisi yoktur ama yine de belirteyim ki Ocean o dönemin en önemli firmalarından birisiydi. Neyse; randevu tarihi ve saatinde orada olmasına rağmen karşı taraf orada olmadığı için maalesef randevu gerçekleşmemiş. O da büyük bir hayal kırıklığı ile eve dönmüş ve babasının tavsiyesi ile Ocean’a, yaşadığı hayal kırıklığını anlatan bir mektup yazmış. Bir süre sonra, bu sefer Ocean’dan firmasından onlar arayarak matahari’den bir randevu istemişler. Geçen sefer yaşadıklarını belirterek sıcak bakmadığını söylemesi üzerine de, Ocean’dan arayan kişi üzgün olduklarını ve bu sefer kesinlikle böyle bir şey olmayacağını söylemiş. Aslında bu gerçekleşmeyen ilk randevunun bir önemi yok gibi gözükse de, ileride bahsedeceğim satırlarda çok daha önemli kişilerle görüşebilmesini sağladığı için, konunun önemini anlayacaksınız. Yaklaşık 2.5 ay sonra Ocean’da gerçekleşen ikinci görüşme için matahari toplantı odasına geçmiş ve beklemeye başlamış. Kapı birden açılmış ve içeriye o an Gary Bracey olduğunu sandığı birisi girmiş. Bu kişi ona “call me Boss!” diyen ve kısa bir süre önce vefat eden
David Ward ’muş. Devamında da “Fairy Hairy Lady… Şikayet mektubunu okudum. Çizimlerini gördüm. Tren biletini al. Liverpool'a git. Freelancer takımlarımızla çalışmaya başla. Haftada bir dungeon toplantısına gel. Okulunu ihmal etme" demiş. Evet, buradaki “Fairy Hairy Lady” bizim meşhur Muazzez Abacı ve onun Şakayık kasetinin kapak fotoğrafındaki saçlarıymış. Yani yurtdışında
Tarkan ’dan önce de birileri tanınmaya başlamış bile
Bu tarihten sonra
Denton Designs ve
John Gibson ‘dan edindiği tecrübeleri detaylı olarak bizimle paylaştı. Denton Designs ve John Gibson’ın, Ocean firması ve hatta oyun dünyası için neden önemli olduğunu bize örnek olaylarla anlattı. Bahsettiği önemli bir detay da Denton Designs’da, bilhassa çapraz geliştirme için kullanılan ve zamanının çok ötesinde özelliklere sahip olan
Sage IV bilgisayarlarının bulunması idi. Bir de; Sage marka bilgisayarların, Amiga’nın prototipi olan Lorraine’in tasarımında da kullanıldığını ve Denton Designs bünyesinde, bu bilgisayarların bakım ve onarımından sorumlu teknik bir personelin de bulunduğunu belirtti.
Şuraya birkaç John Gibson bağlantısı da bırakayım:
http://www.retrogamesmaster.co.uk/john-gibson-imagine https://oceanexp.proboards.com/thread/162/john-gibson-interviewOcean demişken; Ocean içinde çalışan programcılar ve dışarıdan freelance çalışan programcıların Ocean açısından ne ifade ettiğini de çok detaylı sayılabilecek örneklerle aktardı. Hiçbir şey dışarıdan gözüktüğü gibi değilmiş. Bazı şeyler sizlerde de hayal kırıklığı yaratabilir. Fakat; bu anlattıkları da toplantıya katılanların ayrıcalığı olsun diyerek daha fazla detay vermeyeceğim. Zaten çok detaylı ve uzun anlatıyorum
İngiltere günlerinde ziyaret ettiği
Gremlin Graphics’e ilk gittiğinde çok şaşırmış. Zira Sheffield'da bulunan bu yerin alt katı video oyunları ve bilgisayar sarf malzemesi satan sıradan bir bilgisayar dükkanıymış. Fakat üst katı ise, yaklaşık 15 kişinin çalıştığı, dönemin en ciddi oyun firmasının ofisiymiş. Hatta;
Elite Systems ’in alt katı da chips, pizza, burger dükkanıymış. matahari bunları anlatırken Türkiye’de bunu yapabilecek bir firma olarak aklıma Byte Computer(Derya abi) örneği geldi ve tam bu sırada matahari de aynı örneği verdi. Velhasıl ne enteresandır ki; oyun sektörü, ülkeden bağımsız olarak birçok yerde benzer şekilde bir evrim yaşamış. Alt kattaki dükkanlar, o zamanın yazılım şirketlerine start-up/girişim sermayesi olmuş.
Hepimize tanıdık gelecek birkaç matahari çalışmasından kareler
Yükleme grafiğini çizdiği Top Gun hakkında Amstrad Computer User dergisinde çıkan övgü satırları
Top Gun’ın sadece geliştiricilere verilen etiketsiz orjinal kasetinin arka yüzü
Top Gun’ın sadece geliştiricilere verilen etiketsiz orjinal kasetinin ön yüzü ve eskiz
Lucky Luke – Nitroglycerine(Coktel Vision) için Mode 1 olarak çizilen ilk eskizlerden
Ocean için Ultimate Play The Game tarzı eskiz
İptal edilen James Bond eskizi
Wec Le Mans oyunu için yapılan eskiz
Daha fazlası için blogunda
şu başlığa bakabilirsiniz.
İngiltere günlerinden satır başları ile kısaca bahsettikten sonra kaldığımız yerden devam edelim. matahari, Spectrum’da kırılması zor olan oyun olarak Retrospektif: Speedlock yazısında bahsettiği Match Day ve Beach Head haricinde,
Fairlight ve
Glass ‘ı örnek olarak veriyor. Bu ikisini de bize henüz yazılı olarak anlatmadı. Ama toplantımızda azıcık bahsettiği, Spectrum’daki
Glass oyununu kırma macerası, kendisinin 1985 yılı sonunda Amstrad CPC’ye geçişini sağlamış.
ZX Spectrum ve Amstrad CPC arasındaki farkları-benzerlikleri anlatmaya ilk önce her iki bilgisayarın Z80 kullanımını anlatarak başladı. Bu noktada; ZX Spectrum’daki ULA çipinin her şeye hakim olduğunu ve Z80 dahil hiçbir şeyin ULA’dan izin almadan nefes bile alamadığını söyledi. Kısacası ULA bizim Z80’e custom chip muamelesi yapıyormuş desek yeridir.
Daha sonra bir diğer önemli konu olan hafıza kullanım farklarına geçti. ZX Spectrum’da üst hafıza bloklarının gecikmesiz olduğunu ama zaman zaman ULA ile paylaşılan contended tabir edilen alt alanın ise gecikmeli olduğunu şu fotoğraftaki gibi LEGO kullanarak anlattı.
Sıkı bir Spectrum fanı olan Ref ise, toplantıdan iki gün sonra bu konuda konuşulanları derleyip topladı ve test etmek üzere bir program yazdı. Detayları
şu başlıktan okuyabilirsiniz.
Amstrad’da ise hafıza alanları arasında herhangi bir okuma hızı farkı olmadığını yine LEGO kullanarak anlattı.
Amstrad CPC hakkında konuşmasına başlayınca
Machine Code For Beginners On The Amstrad CPC isimli kitabın öneminden de bahsetti.
Amstrad konusunda üzerinde epey uzun durduğu ve örneklerle anlattığı iki çip
CRTC ve
Gate Array oldu. Şu fotoğrafta yine LEGO ile Gate Array’in pen selection’ı nasıl yaptığını anlatıyor.
Yine şurada; Gate Array çipinin, 1986 yılında piyasaya çıkan Ghosts ’n’ Goblins oyununda, ana karakterin mezardan çıkan zombiye çarpınca piksel güncelleme yapmadan titreşmesini, LEGO ve bu sefer yanında bir de Stormtrooper kullanarak anlatıyor.
CRTC ile hardware scroll (ekran kayarken tüm animasyonların ve collision detection'ın duraksamadan devam etmesi) olayını da anlattıktan sonra bombayı patlatıyor ve şunu diyor: “Gördüğünüz gibi CRTC ve Gate Array’in birleşimi sonucu beraber yaptıkları aslında Amiga’nın Copper çipi gibi davranıyor”. Özet olarak;
”Amiga'da Copper, "raster hassasiyetinde”
- renk seçme,
- ekran adresi tanımlama,
- HSync/VSync takibi,
- hardware scroll offset belirleme, vb. imkanlar sunuyordu.
CRTC + Gate Array, aynen bu işleri yapıyor.” Madem CRTC +Gate Array dedik o zaman matahari’nin
7DX 2011 için hazırlamış olduğu
256 byte Overscan MEGATEXT Intro’yu da hemen şurada paylaşalım.
Bu büyük bomba burada da bitmiyor. Daha sonra görüşmelerimizde bana 11 yıl önce CPCWiki’ye bu konuda, içinde Copper esprisi de olan mini bir tutorial yolladığını söyledi. Gate Array konusunun ise hala çok bakir olduğunu da özellikle belirtti.
https://www.cpcwiki.eu/index.php/CRTC_change_colour_(fill)_test_with_precise_timing Fakat, burada kullanılan colour fill tekniğinin, polygon içini hızlı boyamak için çok uygun olmasına rağmen hala herhangi bir yerde kullanımına rastlamadığını da söyledi.
Gerçi şu da var ki; ilk olarak
Retrojen Fanzin Sayı 01’de çıkan
Turbo Loader yazısını Noel’s Retro Lab yıllar sonra keşfetmiş ve videosunda da paylaşmıştı.
Belki içinizde “tamam anladık, bu adam ZX Spectrum ve Amstrad CPC konusuna hakim ama Amstrad ile Amiga’yı karşılaştıracak kadar Amiga’yı da mı tanıyor?” diyenleriniz olacaktır. matahari’nin birkaç sene önce bana söylediği “Alco’cum biliyorsun aslında benim Amiga yönüm Amstrad’dan daha kuvvetlidir” cümlesi hala aklımda. Bu cümlenin dayanak noktası olarak Retrojen Forum’daki
Paradise Lost başlığına ve bizzat matahari’nin blogundaki
“Paradise Lost” Found! başlığına bakabilirsiniz. Şimdi kalkıp Atari ST için de çeşitli oyunların conversionlarını yapmış desem olmayacak. En iyisi ben dememiş olayım
Günün sonunda ise matahari, Amstrad CPC üzerine olan sohbetimizi; “Teknik olarak
Batman Forever Demo ile Amstrad CPC’nin yeteneklerinin ancak %50‘sine ulaşıldığını düşünüyorum” diyerek kulağa hoş gelen ve bir o kadar da iddialı bir cümle ile bitirdi.
Evet, bu uzun ve Amstrad CPC ile dopdolu gün böylesine keyifli geçti. Bu kadar detaylı yazmama rağmen, inanın o altı saatin içeriğini tamamen paylaşmam mümkün değil. Günün kısa bir özeti desem abartmış olmam. O kadar Amstrad CPC doluydu ki anlatamam. Tarihe not düşmek adına elimden geldiğince hatırladığım kadarıyla detay verdim ve fotoğrafları da sizinle paylaştım. Tamam kabul ediyorum, bazı şeyleri de bilinçli olarak paylaşmadım
Buraya kadar okuyabildiyseniz gerçekten size de teşekkür ederim
Böyle bir toplantı için bize çok değerli vaktinin önemli bir bölümünü ayıran matahari’ye ve oraya gelip de birbirinden güzel soruları ve katkıları ile güne değer katan hepsi birbirinden kıymetli arkadaşlarıma ne kadar teşekkür etsem azdır. Amstrad CPC için bugüne kadar yapılmamış ya da sayılı diyebileceğim böyle bir etkinliği, şu yaşadığımız malum dönemde ve Türkiye’de yapmamızı sağladığınız için hepinize çok teşekkür ederim.