Bazılarınız bilir, ben bir ayağımın ucu ile Almanyaya dokunurum. Eskiden daha sık gelirdim buralara. Genellikle stuttgart, frankfurt civarıydı, son yıllarda pinneberg yolcusu oluyorum. Pinneberg hamburg yakınlarında çok küçük bir kasaba. Kasaba dememe bakmayın, almanyada her yer tam gelişmiş olduğu için, Pinneberg gibi nüfusu iş günlerinde 40000 (kırkbin) civarı olan, tatillerde iyice sokakların boşaldığı "statd"larda bile herşey var.
Burada bit pazarları özel girişimler tarafından organize ediliyor. Genellikle büyük bir marketin otoparkını kiralıyorlar. Sonra etrafa "flohmarkt şurada, şu tarihte!" diye tabelalar asıyorlar. O gün birşeyler satmak isteyen olursa arabasına yükleyip mekana gidiyor, 27.50 euro hava parası verip içeri girip tezgahını kuruyor. Bit saat sabah 4:00 gibi başlıyor, öğlen 14:00 civarı son buluyor. Her hafta sonu çevre kasabalarda (statd) geziyor bu organizasyon, ama hiçbir zaman 15km'den uzağa gitmiyor.
Daha önce buralarda 5-10 kere bite gittiğim halde, hiç fotograf çekmemiştim. Bu sefer cep telefonumun az buçuk anlaşılır fotograf çekmesi sebebiyle, etrafı sizler için görüntülemek istedim.
Buyrun, geçen hafta pazar günü kurulan bit maceram:
Bit bit bit, bitme!Geçen hafta biti unutup uyuduğum için bu sefer sabah 5:30 civarı kalktım ve 6:00'da bit mekanına vardım. Hava güzeldi ve marktkauf otoparklarının çok büyük olduğunu bildiğimden dolayı kalabalık bir bit olacağını tahmin ediyordum.
Fakat oraya varmış olmama rağmen henüz ortalık hazır değildi, tek tük tezgah yeni kuruluyordu. Bu bir şans mıydı yoksa kötü bitecek bir bit macereasımı bilemedim. Çünkü burası bir hayli kuzeyde kaldığı için sabah 3 gibi güneş etrafı aydınlatıyor ve havanın tamamen kararması gece 12:00'yi buluyor. Bu sebepten sabah 6 olmasına karşın boş bir bit ciddi bir problem.
Bari talihsizliği fırsata çevireyim dedim, tezgahlar açılmadan çökmeye başladım başlarına.
İlk gelenler tabak çanak, eski kıyafetler falan getirmişler. Bunlar sonra kapış kapış gidecekti. Ben böyle tezgah görünce direk kaçtım.
Teyzeler amcalar evden getirdiklerini satıyorlar. Fakat bir detay daha var, eğer kapanış saatine gelirseniz insanlar satamadığı eşyaları orada bırakabiliyorlar (eski ayakkabılar, kırık bir pikap vs.). Bu amcalar genellikle en son çıktıkları için o "hediye" bırakılan eşyaları toplayıp, sonraki hafta satışa çıkarıyorlar. Bazen, yine kapanış saatine market arabalarıyla arap kadınlar geliyor. Tezgahı olanları tek tek gezip hediyeler bırakılmadan onları toplayıp götürdükleri de oluyor.
Burada çok fazla sayıda ikinci el dükkanı da mevcut. Hatta belediye tarafından organize edilen ve gönüllülük esasıyla çalışan bir eskici de var (çalışanlar da gönüllü olarak çalışıyorlar bu sebepten eşyalar çok çok ucuz. Pek birşey bulunmuyor ama biz belki de 6-7000 parça legoyu 10 euro'ya aldık. Büyük ihtimalle çocuğu büyüyen biri bırakmış). Yani burada ikinci el kültürü çok gelişkin. Bu abi de bu dükkanların sahibinden biri. Kendisi Türk, Türkçeyi çok kötü konuşuyor. Bit zamanı dükkandan seçtiklerini buraya getiriyormuş. İkinci el konsol oyunlarını dizdi, sonra birsürü oyuncak. Bu tip satıcılar sıfır ürünleri de buraya diziyorlar. Biriyle muhabbete girmişdim, bir günde 300 euro'nun üzerinde satış yapılıyormuş.
Marketin daha az ilgi çeken arka kısmında (orada bir yapı market var) ufak tefek hareketler saat 7 gibi başladı. Ben bu arada tupperware satan bir teyzenin tezgahında Gameboy<->supernintendo çevirici kartuş adaptörü gördüm. "SNES nerde" diye sordum, "evde" dedi. Nedense elim gitmedi adaptörü de bıraktım devam ettim. Belki bu hafta getirir.
Diğer taraftan büyük bir tezgah 3-4 kişilik bir ekip tarafından hızla kurulmuştu. Bu adam daha çok oyuncakla donanmış.
Bunlar da perpetual'ın ilgisini çekebilir. Burada playmobil'in bini bir para. Bit tezgahlarında Türkiyedeki gibi bir kaos yok. Bir tezgahta genelde 1-2 tür ürün oluyor. Sonradan bunu da öğrendim. Bu insanlar her hafta tezgah açmıyorlar, birkaç hafta bit gezip toptan çok ucuza mal toplayıp biriktiriyorlar. Sonra bunlar bir haftada birkaç eu karla satıyorlar. Bu sebepten satıcılar kim ne toplar biliyor. MEsela bir amca sadece AMC tencere topluyormuş. Kapaklar, tutmaçlar, başka birşey yok.
neredeyse her tezgahta birkaç tane kutu oyun oluyor. Gençlerin tezgahlarında çok daha fazla oluyor. Almancam pek iyi olmadığı için bunlara ilgi gösteremiyorum. Ama settlers of catan'ın birinci sürüm ahşap sürümünü almaktan geri kalmamıştım. Oynamadıysanız tavsiye ederim.
Burada sıkça gördüğüm birşey de minyatür trenler. Fakat bunlar çok pahalıdan satılıyor. Bir keresinde 50-60 parça metal rayı olan 10 vagonlu bir treni poşete rastgele atılmış şekilde görünce ak saçlı teyzeye fiyatını soracak oldum, 50eu dedi. Üzerine de "bunlar çok değerlidir" falan diye de ekledi. "ULAN BURASI BİT" diye haykırdım... ...içimden içimden.
Bu araba 4-5 kişi tarafından boşaltıldı, bayağı kurcaladım ama bize göre birşey çıkaramadım. Gün boyu bu tezgaha belki 15 kere uğramışımdır, ama olmadı.
Bu da geç gelmiş bir bitçi. Bu adam arabayı tamamen boşaltana kadar defalarca gittim geldim. Eli çok yavaştı ve bayağı tok bir satıcıydı. Yine bize göre birşey çıkmadı. Çıkmadı diyorum ama etrafta bir sürü PS1, PS2, PS3 konsol vardı. Onları es geçtim. Nintendo hiç yoktu bu sefer, fakat burası genelde nintendo dolu olurdu. Sanırım hepsini sattılar
Başka bir playmobil tezgahı. Bu çocuk tüm setleri özenle ayrı ayrı yerlere kurdu. Biz lego'cu olduğumuz için almayı düşünmedim ama orjinal kamyon, itfaiye gibi kocaman araçları bir ara cebimi kaşındırdı. Sonra hayatıma devam etmeye karar verdim.
Tam o tezgahtan ayrılırken biri elinde atari 2600 kutusu ile geçmez mi? Ulan hayvan herif, nerden buldun onu, ben nasıl atladım onu? Bir panikle neredeyse koşar adım tezgahları dolanmaya başladım. Arada bir kız ile kesiştim ama sonra ahşap atari 2600'ü hatırlayıp koşturmaya devam ettim.
Tam tezgahlar dolmaya, ertaf kalabalıklaşmaya başlamıştı ki Hamburg'un kara bulutları eşliğinde bazı gök gürültüleri ufukta belirdiler.
Burası böyle bir memleket arkadaş. 1 dakika önce ensenden terler damlarken, bir anda öyle bir yağmur iniyor ki, istanbul böyle olsa herkes şnorkelle gezerdi.
Bir tezgahın altına saklanana kadar bayağı ıslanmıştım. Bilmem görülüyor mu (omuzlar). Kafamı sırt çantamla anca kurtardım.
Tabii herkes hazırlıklıymış bu duruma. Anında brandalar çıktı, millet şemsiyeleri açtı geziyor. Benim şemsiye arabadaydı, ben de tezgah altından etrafı izledim.
Yağmur 40 dakika kadar şiddetli yağdıktan sonra durdu. Tezgahlar açıldı.
Yerler çabucak kurudu, yine etraf hareket kazandı ama benim bu günü bitirmem gerektiği sinyali fazlası ile gelmişti. Malesef elimiz boş dönecektik. Arabaya doğru döndüm, ıslak omuzlar ve kırık bir kalp ile yürümeye başlamıştım ki, beni kesen kız geldi aklıma. Yahu gitmeden bir onu ziyaret etseydim ya, belki tezgahından birşeyler de alırdım. Kalp kırıklığım da giderdi.
Geri döndüm.
Ve işte orda duruyorlardı, yerde, yağmur sırasında ıslanmamış, nemli zeminde "burdayım, ıslağım ve seni bekliyorum! Kurtar beni" diyen bir amiga 500! Yaklaşınca üzerinde de bir odyssey 2001 olduğunu gördüm ve atari'nin bu tezgahtan kanatlandığını anladım. Adam ahşap kasa darth vader'ı benden 1 saat önce bulmuş ve cukkalamıştı. Doğrusu yıllardır burda böyle bir gömü bulmamıştım.
Amigaya 25, odyssey'e 10 eu istedi. Amiganın yanında 200 disket, 2 orjinal oyun vardı. Kutuyu üstün körü kontrol ettim, diğerinin içini bile açmadım. Hepsi 25 dedim, olur dedi, attım bagaja. Büyük ihtimal hepsini 15'e almak mümkün olurdu ama Almancam o derece pazarlığa yatkın değil, yarı ingilizce, çeyrek işaret dili, çeyrek tarzanca konuşarak halletmeye çalışıyorum.
Sonunda kızın peşini bırakmaya karar verdim. Zaten elimde amiga falan görse "ay bu ne biçim biriymiş" diyip sallamayacak. Atladım eve döndüm.
Eve gelince size kutu içeriğini de göstereyim dedim. Aslında fena parça değilmiş, içinden a520 ve çakma df1 çıktı. Henüz test edemedim, ayrıca dönüşte elim kolum dolu olacağı için bu bebek beni burda en az 1 yıl bekleyecek. Neyse ki buradaki tüm evlerin süper iki depolama alanı oluyor. Biri çatıda, biri bodrumda. Çatıdaki sayemde %30 doluluğa ulaştı. Bunların türkiyeye gelmesi için bir kamyonete ihtiyacım olabilir (asla gelmeyecekler yani).
İşte bir bit macerası sayenizde renkli geçti. Fakat pinneberg, tornesh, rellingen, halstenbek, thesdorf, quickborn, prisdorf ştadlarında kurulan bit pazarlarında şimdiye kadar hiçbir sinclair çıkmaması benim kaderim olmalı.
Fransa bit pazarları ile ilgili yazıları Deniz'in kaleminden retrojen dergide okumuştuk. Retrojen dergi'nin 3.sayısı için dünyanın en büyük bit pazarlarından biri olan berlin bitpazarını, eğer iyi bişey olmazsa hamburg bit pazarlarını ayarlamaya çalışacağım!
Not. Bahsi geçen Marlis ismindeki kız resimlerden birinde mevcuttur!