Akılsız başın cezasını ayaklar çeker!
Daha önce Albim'e tamir için götürdüğüm Star LC serisi bir yazıcıyı, tamir işlemi bittiği için yine Albimden (Albim o zamanlar Bağdat Caddesi üzerinde bir yerlerdeydi) alıp Maltepe'de bir müşteriye götürmem gerekiyordu. Cebime 1 minibüs parası ile 2 otobüs bileti koyup (gidiş geliş 3 araç değiştirecektim) Albim'e doğru yola koyuldum. Albim'den cihazı alıp, minibüs yoluna çıkacak oradan otobüs ile daha önce gitmediğim Maltepe'ye gidecek, camiyi gördüğümde düğmeye basıp inecektim. Yolun karşısında tarifi kolay bir yere de cihazı bırakacaktım.
Koca yazıcı kucağımda minibüs yoluna kadar yürüdüm, yoruldum ama iş iştir. Otobüs durağının oradaki bir binanın bahçe duvarında oturup (yazıcı yine kucağımda, yere koyamam. Müşteriye sağlam bir şekilde teslim etmeliyim) beklemeye başladım. Gündüz vakti idi, dolayısı ile otobüsler çok sık geçmiyordu ama en azından gelen otobüs boş oluyordu. Otobüs geldi, bindim ortalarda tekli koltuklardan birine oturdum (yazıcı tabi ki kucağımda).
Her durakta etrafa bakıyordum, "sağ taraftaki büyük camiyi kaçırmamalıyım!". 4 durak, 5 durak yok! Telaşlandım, tek tük insanların olduğu otobüste orta yaşlı bir amcayı gözüme kestirdim. Bilse bilse o bilir Maltepe'yi.
Otobüs yavaşlıyor belki burasıdır, ı-ıh cami yok yine. İyisi mi amcaya sorayım ben. Böyle de olmaz. Otobüs yavaşlasın öyle, kalkıp yazıcıyı koltuğa koyar sonra yanına gider sorarım. Kalktım, yazıcı kucağımda bir iki ayak hareketi ile fren ve denge kontrolü yapıp koltuğa yüzümü döndüm ve yazıcıyı güvenle bıraktım. Otobüs te durmuştu zaten. Tam döndüm ki amca iniyor. Arkasından bakakaldım. Yazıcı koltukta, ben ayakta, bakışlar üstümde. "Abilerim, ablalarım; 4 kardeşiz, dördümüz de okuyoruz. Naçizane Star LC serisi yazıcı satıyorum aileme destek olmak için. Bitti mi bitmedi, yanında 868 şerit hediye!" Demedim ama önümdeki genç, muhtemel üniversite öğrencisi arkadaşa sordum. "ohoo, daha maltepeye çok var." dedi.
Çok derken? Kaç yani, ne kadar? Desene ben de Maltepe'ye gidiyorum, varınca beraber ineriz falan. Yok mu Maltepe'de inecek arkadaş? Bir yardım... Hiç mi vicdanınız yok lan

Kaldım sınırlı bilgi ve yazıcı ile başbaşa. Yazıcı artık koltukta, ben ayaktayım bakıyorum sağa sola. Aha, Cami! Hem de büyük. Hemen yukarıdan düğmeye bastım (o zamanlar otobüs düğmeleri tavanda olurdu). Yazıcıyı olması gereken yere yani kucağıma alıp direğe dayandım. Otobüs durdu ve indim. Yolun karşısında tarife uyan bir yer yoktu. Ne yapacağımı bilemeden belki biraz ileridedir diye yürümeye başladım. Baktım olmayacak, birisine adres sordum bilemedi. "Peki, burası maltepe mi?". "Yok, maltepe 2-3 durak ilerde". Olsun, 2-3 durak nedir ki? Otobüsle gelirken dakka başı durakta duruyorduk. 5 dakika daha yürürüm diyerek meşhur camiyi bulana kadar 1 saate yakın dinlene dinlene yürüdüm. Güneş de tepedeydi, adresi bulup cihazı teslim ettim ama halim içler acısıydı. Yazıcıyı teslim alan amca güler yüzle "oo, çok terlemişsin sen gel otur biraz dinlen. bir su iç." dedi. İtiraz etmedim, suyu diktim "ben çıkmalıyım" dedim. Acele dönmem gerekiyordu, yeteri kadar vakit kaybetmiştim. "Al şunu, kendine bir dondurma alırsın." dedi. Hiç alışkın olmadığım bir şeydi bahşiş. Yok, mok desem de zorla verdi. Canıma minnet, ama zaten dondurma almam ben onunla. Renkli monitör alacağım, para biriktiriyorum.
Çıktım, Kadıköy otobüsüne bindim. Kucağımda bir yük yok, ineceğim yeri çok iyi biliyorum. Tek sıkıntım çok geç kalmamak.
İşyerine vardım, Ali Rıza abi geç dönmüş olmamdan dolayı bir şey olduğunu anlamıştı.
"Ne yaptın, halledebildin herhalde."
"Bir sorun çıkmadı değil mi?" gibi sorularla ağzımı arıyordu.
Kısık sesle kaçamak cevaplar versem de, sorulardan kaçamıyordum. Zaten duruşum, hareketlerim ofsayttı muhtemelen.
"Kolay buldun mu?" vs ler devam ederken "Yok abi, hallettim. Sadece yanlış durakta inmişim, birkaç durak yürüdüm" dedim.
"Olsun, bunlar hep tecrübe. Sonuçta halletin." dedi ve ekledi "Unutma, akılsız başın cezasını ayaklar çeker!"
Kişisel blog gibi oldu ama, idare edin.
Ali Rıza abi, çok iyi adamdı çok!